MU’AN’AN
An'ane rubai mücerred
fiilinden alınma ismi mef'ul olan mu'an'an, ravinin isnadında hangi yolla almış
olduğunu belirtecek lafızlar kullanmadan “an fûlânin” diyerek rivayet ettiği
hadislere denir.
Ravi bazan hadisini
rivayet ettiği isnadında semâa veya diğer hadis rivayet metodlarından biriyle
rivayete delâlet eden semi'tu, haddesenâ, ahberanâ yahutta benzeri eda
lafızlarından birini kullanmaz. Yerine sadece “an” lafzını kullanır. İsnadda
“an” lafzı kullanarak rivayete an'ane; böyle rivayette bulunan raviye mu'an'in
denir.
An'ane ravi ile şeyhi
arasında mülakat'a delalet etmez. Şeyhinden “an fulân” diyerek rivayette
bulunan ravi gerçekte onu görmemiş ve hadisi ondan almamış olabilir. Bu durumda
isnadı munkati' olabileceği gibi tedlis yapmış da olabilir. Her iki halde de
hadisi sahih addedilmez. Bu itibarla mu'an'an hadisin muttasıl sayılabilmesi
için bazı şartlar ileri sürülmüştür. Bunlardan ilki “an” lafzı ile rivayette
bulunan ravinin adaletli dolayısıyle sika olmasıdır. İkincisi ravinin tedlis
yapan yani mülaki olmadığı şeyhlerden hadis rivayet eden biri (mudellis)
olmaması, üçüncüsü ise hadis aldığı şeyhe mülaki olduğunun bilinmesidir. Bu
şart üzerinde belli başlı iki görüş vardır. Birisi Buhârî'ye, diğeri Müslim'e
aittir. Buhârî'nin görüşüne göre “an” lafzıyla hadis nakleden raviler arasında
mülakatın sübutu şarttır. İbn Hacer, Buhârî'nin şartı da denilen bu şartın
münakaşasını şöyle yapmıştır:
“Buhari'nin ittisal
yönünden üstünlüğü, ravinin hadis rivayet ettiği kimseyle bir defa da olsa
mülakatının sabit olmasını Şart koşması dolayısiyledir. Halbuki Müslim sadece
mu'asaratla, yani ravi ile Şeyhinin aynı asırda yaşamış olmalarıyla yetinmiş,
aynı zamanda Buhârî'nin, ortaya koyduğu mülakat şartı dolayısiyle an'aneyi
kabul etmemesi lazım geldiğini ileri sürmüştür. Halbuki Müslim'in bu hususta
Buhârî'yi ilzam etmesine gerek yoktur. Çünkü ravinin bir defa şeyhine kavuştuğu
sabit olunca, naklettiği hadisi ondan işitmemiş olması ihtimali geçerli
değildir. Aksi halde onun mudellis olması gerekir ki, üzerinde durduğumuz
mesele, müdellisin dışında olup sahih hadis ravileriyle ilgilidir.
Mu'an'an hadisin
muttasıl sayılabilmesi için Müslim'in ileri sunduğu şarta gelince “an” lafzı
ile rivayette bulunan sika ravinin şeyhi ile muasır olması, bir diğer ifadeyle
aynı asırda yaşamış olmasıdır. “Sika olan bir ravi kendisi gibi sika olan bir
diğer raviden hadis rivayet ettiğinde her ikisinin aynı asırda yaşamış
olmalarından dolayı birinin ötekine kavuşup ondan hadis işitmesi caiz ve mümkün
olduğundan, buluştukları ve konuştuklarına dair bir haber varid olmasa bile
ravinin rivayette bulunduğu şeyhe mülaki olmadığını ve ondan hiçbir hadis
işitmediğini açıkça gösteren bir delâlet olması hariç rivayet sabittir. Böyle
rivayet edilen (Mu'an'an hadis)in hüccet olacağı ise açıktır” sözleri bunu
açıklamıştır.
Mu'an'an hadislerin
muttasıl hükmünde olabilmesi için ileri sürülen ravi ile şeyhinin birbirlerine
mülaki olmaları şartını aralarındaki sohbetin uzun olmasına bağlayanlar da
vardır. Ne var ki bunlar gereksiz şiddet taraftarlarıdır. Öyle olduğundan
bunlar, mu'an'an hadisin munkati' olduğunu ileri sürerek reddedilmesi
gerektiğine kail olmuşlardır.
Kısacası isnadında
şeyhinden rivayette delalet eden lafızlar ile buna kesinlikle delalet etmeyen
“an” lafzını kullanarak hadis rivayet eden ravi adalet sahibi sika bir ravi
ise, tedlis yapmakla tanınan biri değilse Buhârî'nin şartına uygun olarak
rivayette bulunduğu şeyhi ile görüşmüş ve ondan hadis rivayet etmişse, yahut da
Müslim'in şartına uygun olarak şeyhi ile aynı asırda yaşamışsa, aksini gösteren
açık bir delil olmadığı sürece, rivayeti muttasıl hükmünde addedilir. Değilse,
munkati', mürsel, nıüdelles çeşitlerinden birine girer. Mesela,
“... Dahhâk an Nâfi;
Nâfı, an Abdullah b. Ömer; Abdullah b. Ömer, an Nebi (s.a.s)
“... Dahhâk Nâfi'den;
Nâfı, Abdullah b. Ömer'den; Abdullah b. Ömer, Nebi (s.a.s)'den rivayet
etmişlerdir. Allah Resulü şöyle buyurmuştur:
“Allah'a ve ahiret
gününe iman eden bir kadın'a yanında mahremi olmadan üç günlük bir yere
yolculuk yapması helal olmaz.”
Dikkat edilirse hadisin
isnadının baş tarafında an'ane vardır. Bu yüzden mu'an'an sayılır. Fakat Dahhâk
ve Nafi, her ikisi de adaletlidirler. Tedlis yapmakla bilinen kimseler arasında
yer almazlar. Abdullah b. Ömer de sahabî olarak adalet sahibi biridir. Ayrıca Dahhâk'ın
Nâfi'den, Nâfi'nin Abdullah İbn Ömer'den; Abdullah b. Ömer'in ise Nebi (s.a.s)
'den hadis rivayet ettikleri bilinmektedir. Şu hale göre bu isnaddaki an'ane
muttasıl hükmündedir. Haliyle o isnadla rivayet edildiğinden mu'an'an addedilen
hadis de muttasıl hükmüne girmiştir.